30 Ağustos 2012 Perşembe

Seattle Supersonics


Tekrar merhaba. Bugün bahsedeceğim konu çoğumuzun unutmuş veya bazılarının hiç göremediği Seattle Supersonics hakkında olacak.
  1967 yılında başlamış her şey. Çoğumuz portakalda vitaminken. The Key Arena uygun bulunmuş,ana renkler sarı-yeşil olarak belirlenmiş ve belki de NBA'in en mütevazı takımı ortaya çıkmış: Seattle Supersonics.
İlk yıllarında bekleneni pek verememiş de olsa ateşli bir taraftarı varmış Seattle'ın. İzmir'in Göztepe'si gibi ilginç bir şekilde performansı düştükçe seyircisi daha çok ateşleniyor,taraftarı daha çok artıyormuş. Yönetim de bu taraftarın daha iyisini hakettiğine karar vermiş ve 1970'li yılların sonuna doğru Seattle Supersonics taraftarına layık bir takımla taraftarına layık bir basketbol oynamaya başlamış. Bill Russell takım koçluğuna geçtiğinde takım kalitesini bir kademe artırsa da istikrarlı bir şekilde vasat oynamaya devam etmiş. Taraftarı bırakmamış yine de. Hiçbir zaman ateşinden bir şey kaybetmemiş. Takım o dönemde bir yere varamamış. Oyuncuların kişisel yetenekeri üst düzey de olsa takımca bir düzen tutturamıyorlarmış. Bunun üzerine Bill Russell takımı bırakmış ve Bob Hopkins başa geçmiş. Bu dönemde Sonics berbat bir şekilde başlamış lige(5-17) ve haliyle bu da yeni bir koç arayışlarına sebep olmuş. Lenny Wilkens ile anlaşan Seattle yönetimi belki de tarihi boyunca yaptığı en iyi hamleyi yapmış. 12 maçından 11 galibiyet çıkardıktan sonra sezonu 47 galibiyet ve 35 malubiyetle tamamlayarak beklenmedik bir şekilde Konferans Final'ine kadar yükselmiş. Konferans Finali’ni de geçtikten sonra finalde karşılarına Washington Bullets gelmiş. Finalde bu kadar harcanan uğraş ve emekten sonra Bullets'a kaybedilse debir sonraki sene Marvin Webster'ın New York Knicks'e gitmesi dışında takımda hiçbir değişiklik yapmadan daha çok çalışmış,daha çok uğraşmış,daha çok istemiş ve Seattle Supersonics tarihinde ilk kez Pasifik bölgesini birincilikle bitirmiş. Phoenix Suns ile zorlu geçen 7 maçlık bir mücadelenin ardından tekrar finale yükselmiş Sonics ve geçen seneki rakibi ile finalde tekrar karşıya gelmiş: Washington Bullets.
Seattle bu seride Bullets'a sadece bir maç vererek tarihinin ilk ve tek şampiyonluğuna ulaşmış. Tabii bunu sadece Jack Sikma ve Dennis Johnson önderliğinde yapmış olması işi önemli kılan faktör olmuş.
 Peki ne oldu da Seattle takımı şehri terketmek zorunda kaldı? 90'lara Shawn Kemp'ler,Gary Payton'larla,2000'lere Rashard Lewis ve Ray Allen'larla damga vuran Seattle Sonics neden Oklahoma’ya taşındı?
Supersonics’in,aynı zamanda Sturbucks’ın da sahibi olan Howard Schultz takımın başındayken Seattle şehrinde önce Seattle’ın beyzbol takımı Mariners yeni bir stadyum istedi. Ardından şehrin futbol takımı olan Seattle Seahawks da yeni bir stadyum istedi. Bunun üzerine Howard Schultz ve Sonics ekibi de Key Arena’dan ayrılıp yeni bir stadyuma geçmek isteyip,takımı pek çok alanda lüksleştirmek istedi.  Fakat vergi mükellefleri bunu karşılamayı reddedince ve Seattle şehri takımı desteklemeyince Oklahoma’lı Clay Bennet başa geçti ve arada geçen kısa bir kargaşadan sonra takım yüzüstü bırakıldı. Ardından Clay Bennet’ın çabalarıyla şehir Oklahoma’ya taşındı. Supersonics taraftarları hiçe sayıldı ve senelerdir süren bir tarih kapanmış oldu.
  Bu yazımda çok fazla ‘miş’ kullandım biliyorum. Miş kullandım çünkü bunları araştırdım. 90’lı yılların basketbol takipçilerinden çok azı Seattle Supersonics’i biliyor. Oklahoma City Thunder her ne kadar çok iyi bir durumda olsa da,her ne kadar Supersonics’i basketbol konusunda aratmasa da oradaki taraftarlar bunu hakketmedi. NBA tarihinin belki de görmüş olabileceği en bağlı taraftar grubu bunu hakketmedi. 2012 Finallerinde bile hala Oklahoma’ya karşı Miami Heat’i destekleyen bir taraftar ruhu bu. Çoğu Oklahoma’lı Russell Westbrook ve Kevin Durant’in draft edildiğini bile hatırlamıyordur muhtemelen. Belki her şeyin eski haline dönmesi için geç de olsa Oklahoma City taraftarı biraz olsun araştırma yapmalı,biraz olsun tarihi hakkında bilgi sahibi olup saygı duymalıdır. Aksi halde bu ateş,bu düşmanlık asla bitmeyecek,bitirilmeyecektir…

*David Stern'ün New Orleans Hornets'ı bırakması durumunda takımın Seattle'a taşınıp geri geleceği ile ilgili pek çok haberler vardı bu sene içinde. Daha fazla öğrenmek için: http://bleacherreport.com/articles/1079308-nba-rumors-why-the-seattle-super-sonics-are-coming-back-to-seattle

Sorular,öneriler ve yazara ulaşmak için:
cagoscus@gmail.com



26 Ağustos 2012 Pazar

NBA ÇOK MU BOZDU?
  Açıkça söylemek gerekirse ilk yazımız ne olsun diye çok düşündük ve biraz araştırma yaptık. Son zamanlarda NBA'i yakından uzaktan takip eden herkesin aklını kurcalayan tek bir problem olduğu kanısına vardık. O da karşımıza bu şekilde çıkıyor: "NBA çok mu bozdu?" 
Ben bu sorunun cevabını evet olarak değerlendiriyorum. Peki neden evet diyorum? Gelin bunu birkaç madde haline inceleyelim.

1)MÜCADELE HEYECANI-TAKIM OYUNU
  Ben basketbolu,aslında direkt olarak NBA'i izlemeye 2004 yılında başladım. İzlemeye 2004 yılında başlasam da takip edecek kadar tutkuyla bağlanmam iki senemi aldı. Burada hemen 2005 Doğu Finallerine değinmek istiyorum. Detroit Pistons ve Miami Heat arasında geçen mücadeleye. Kelimelerle anlatmak yetersiz kalıyor. Kemik seslerini duyduğumuz serilerden biriydi. İki takımdaki her oyuncunun üst düzey savunma yapması,fakat bir o kadar da iyi hücum yapması iki takımın da momentumundan bir şey kaybetmemesini sağlıyor,bu da oynanan basketboldan aşırı derecede zevk almamızı sağlıyordu. Bir sonraki sene şampiyon olacak Miami Heat iskeletinin tam oturmamasından ve az da olsa konsantre bozukluğundan kontrolü kaybetti ve seriyi 4-3 Detroit Pistons kazandı. Asıl heyecan orada başlıyordu.
  Ezelden beridir aralarında çekişme olan San Antonio Spurs ve Detroit Pistons finalde karşı karşıya geliyorlardı. Savunmanın oyuna yön verdiği ve dengeyi kısaların sağlamadığı muazzam bir basketbol oynanıyordu sahada. Tabii muazzam kavramı çok göreceli burada. Kimisi kısaların karşılıklı şut atıp uzunların sadece ribaund aldığı bir oyunu,kimisi de takım oyunu ve gerçek basketbolu sevecektir. (Hazır sözü gelmişken belirteyim bir Miami-Oklahoma serisini daha izlemektense Washington ve Charlotte'ın yapacağı 7 maçlık bir seriyi sonuna kadar izlemeyi tercih edecekler tarafındayım ben.) İşte bunu 'NBA çok mu bozdu?' sorusuna birinci örnek olarak eklenebilir.
2)ŞIMARIK OYUNCULAR
  Evet sorumuza ikinci madde olarak şımarık oyuncuları eklemek istiyorum ben. Son birkaç senedir zıvanadan çıkmış süperstarlar,egoları tavan yapmış geleceği parlak olan oyuncular ve kendini pahabiçilemez sanan ortalama oyunculardan geçilmiyor maalesef NBA. Yakın zamanda Brooklyn Nets olarak değişikliğe uğramış New Jersey Nets ile Utah Jazz arasında geçen takasa bir göz atalım.
 Sözde örnek yıldız Deron Williams'ın ergen triplerine girip Jerry Sloan gibi bir efsaneyi istifa ettirdiğini hatırlıyoruzdur çoğumuz. Buna sebep olarak yaptığı açıklamada "Çok üstüme geliyordu. Beni sıkıyordu. Daha fazla onunla çalışamayacağımı farkettim." diyerek 2. maddemizin en büyük kanıtlarından birini taşıyor D-Will. 
Tabii ki sadece bununla kalmıyoruz. Deron Williams'ın başlattığı bu akımla bu kadar şiddetli olmasa da pek çok NBA oyuncusu da kendi çapında hem kendi itibarını hem de takımını zedeleyen hareketler yapmaya başladı. Andrew Bynum'ın hızlı gösterdiği gelişmeden sonra yaşadığı ego patlamasıyla üçlükler savurması ve birkaç maç benchte takımdan uzakta oturması,Rudy Gay'in takım arkadaşlarını yanına toplayıp "Bakın burası benim takımım. Uslu durun aklınızı alırım." kıvamında bir konuşmayla takımdakilere gözdağı vermesi(ki Allen Iverson Memphis'e ilk geldiğinde benzer bir konuşmayı Iverson ile de yapmıştı. Yani bu onun için pek farklı bir durum değil.) ve tabi ki son zamanlarda başta Orlando olmak üzere 10-12 aylık bir süre boyunca tüm NBA camiasını etkileyen 'Dwightmare' olarak adlandırdığımız biraz zorlansa brezilya dizilerine dönecek olaylar silsilesi. Hani lider oyuncuların sadakatli ve saygılı olması şarttı? Hani onlar örnek oluyordu gencisie yaşlısına takımın? Nerede bu millet? Babam böyle pasta yapmayı nereden öğrendi? soruları ile pek çocuğumuzun güvenini sarsmaya devam ediyor NBA oyuncuları. Sonuç olarak NBA doğal bir şekilde değişime uğruyor. Oyuncular da bu değişim içinde fakat bu değişim pek iyi bir yönde değil.
3)DENYO YÖNETİM ÜYELERİ
3. Maddemiz -bana göre en önemli olanı- denyo yönetim üyeleri tabii ki de. Acele ilen verilen ve takımı çukura sürükleyen yanlış kararlar olsun,oyuncuların davranışlarına boyun eğip istifaya yönelenler* olsun,yine oyuncuların şımarıp kendi bildiğini yapmalarına göz yumanlar olsun diyerekten böyle gidiyor bu yönetim üyelerinin denyolukları. Her ne kadar oyuncuların bu olaylarda payları büyük olsa da Rudy Tomjanovich,George Karl,Doug Collins,Phil Jackson gibi hocalar kolay yetişmiyor artık. Bu problem ne kadar büyük olsa da pek bir şey yapıldığı söylenemez ve yavaş yavaş takımların yönetimini oyuncuların ele aldığını söyleyebiliriz.
4)YETENEKLERİMİ GÜNEY SAHİLLERİNE TAŞIYORUM
2010 yazının sonlarına doğru Cleveland Cavaliers'tan ayrılan LeBron James "I'm taking my talents to South Beach." dedi. Demez olaydı. Miami Heat'i tercih ederek belki de NBA'in en kötü örnek olan yıldızı oldu diyebiliriz. LeBron'un farkına varmadan başlattığı bu akımda artık büyük oyuncular takımlarını kendi sırtlarında taşımaktansa yanında başka oyuncularla birlikte şampiyonluğa ulaşmayı daha karlı buluyor. Carmelo Anthony,Chris Paul,Dwight Howard ve Joe Johnson bu yolu tercih eden oyunculardan sadece birkaçı. Her takımda o takımı sırtlayan bir yıldızın olduğu günleri özledik gerçekten. Gönül isterdi ki LeBron Cavs'te,Carmelo Denver'da,Chris Paul New Orleans'ta,Dwight da Orlando'da kalsaydı. Bir Lakers'lı olarak takımın halinden her ne kadar memnun da olsam basketbol zevkimiz açısından çok can yakıyor bu olay. Ama yapılabilecek bir şey yok. Şimdi burada Salary Cap ve sınır aşımı gibi saçmalıklardan bahsedip kafanızı yormak istemiyorum. Yıldız oyuncular maaşlarından feda ederek biraz boğazından kesiyor ve bu şekilde başarıya ulaşmaya çalışıyor artık. Bu sadece takımı yarı yolda bırakmak değil oyuncunun onuru ile ilgili bir mesele tabii. Fakat NBA'de artık o asla etkisini kaybetmeyecek büyülü heyecan,bizi geceleri uykumuzdan ettiren o atmosfer yavaş yavaş kayboluyor. NBA olmadan yaşayamayacağımız bir gerçek fakat böyle bir NBA'den zevk almaya çalışmaktansa hiç izlememeyi tercih ederim ben.

Yazımı bitirirken arka fona 'O Eski Halinden Kalmamış Eser' adlı parçamızı koyup okuduğunuz için teşekkür ediyorum. Hoşçakalın,kendinize iyi bakın.

Sorular,öneriler ve yazara ulaşmak için:
cagoscus@gmail.com



25 Ağustos 2012 Cumartesi

Yirmi Dört Saniye'den Merhaba!


  Merhabalar. İlk olarak tesadüfen de olsa bu yazıya bir şekilde denk geldiyseniz ve okuma zahmetine katlandıysanız teşekkür ediyoruz. Biz amaçları pek belli olmayan,basketbolu takip etmeyi seven ve bu sevdiğimiz işi  kedi görüşlerimiz ile başka insanlara ulaştırmaktan hoşnutluk duyan,farklı şehirlerde aynı spor ve aynı takıma gönül vermiş iki arkadaşız. 
  Az önce de söylediğim gibi pek bir amaç doğrultusunda yapmıyoruz bu işi fakat tek bir isteğimiz var. O da başka insanlara elimizde olan bilgileri doğru zamanda doğru şekilde ulaştırmak. 
  Elimizden geldiğince NBA ağırlıklı basketbol haberleri ve yazılarıyla son derece aktif bir şekilde karşınızda olacağız. Umarız ki bu yazıyı buraya kadar okuyan olduysa bizi takip etmeye devam eder.
  Lafı fazla uzatmadan tekrar herkese teşekkür ediyorum ve iki kişi başladığımız bu yolculukta gidebileceğimiz yere kadar gideceğimize söz veriyorum.

Sorular,öneriler ve ayrıntılı bilgi için:
cagoscus@gmail.com